Mehmet Gün ile Kurumlaşma ve Dijitalleşme Tavsiyeleri
Mart 20, 2025

Avukatlıkta Bağımsızlık ve Usta Çırak İlişkisi

Mehmet Gün
Mehmet Gün ile Kurumlaşma ve Dijitalleşme Tavsiyeleri

Avukatlıkta Bağımsızlık ve Usta Çırak İlişkisi

Stajımın son aylarındaydım. Sultanahmet’in arka sokaklarından birinde hediyelik bakır eşyası satan bir esnaf geldi. Posta ile ikamette ödemeli olarak gönderdiği kira parasını mal sahibi almaktan imtina ediyormuş. PTT’den buna dair bir belge de almış; mahkemeye bir dilekçe yazıp, kira parasını yatırıp borçtan kurtulacağı bir banka hesabı (tevdi mahalli) tayin ettirmek gerekiyordu. Yeni avukat olacağım için bu basit işi bana yaptırmak ve ilk vekalet ücretimi kazandırmak istiyordu.

“Sayın hâkim, mal sahibi kira parasını almayarak temerrüde düştü. Borçtan kurtulmak için kira parasını yatıracağım tevdi mahalli tayin edilmesine (mal sahibi adına bir banka hesabı açılmasına) karar vermenizi talep ederim.” diyen bir dilekçe yazmam gerekiyordu.

Kâğıdı daktiloya taktım, 10 parmak değil ama 5-6 parmakla oldukça hızlı yazardım ama bu dilekçeyi yazamadım. İlk müvekkil adayım bana bakıyor, ben daktilo, kâğıt ve düşüncelerim arasında bocalıyor, ter döküyordum. Ama dilekçe satır ilerlemiyordu.

Ustam Nejat Abi aradı tesadüfen! Ondan yardım istedim. Telefonda sakin sakin anlattı. “Anladım abi.” dedim, telefonu kapayıp tekrar yazmaya başladım. Fakat yine yazamadım. Nejat Abi biraz sonra tekrar aradı, “Yazdın mı?” diye sordu. Utanarak “Yazamadım abi.” dedim.

Nejat Abi, “Ahizeyi kulağına al, söylediklerimi yaz.” dedi. Onun dikte ettirmesiyle dilekçeyi yazdım, mahkemeye gidip tevdi mahalli tayin ettirdim. Esnaf da ilk vekalet ücretim olarak bana bakır işlemeli bir sini ve ibrikten oluşan biblo hediye etti. Ben de onu köye ilk gidişimde rahmetli anama götürdüm. Hâlâ köy evimizde durur.

O basit dilekçeyi yazamadığım 1981 yılının son aylarında, avukatlık stajımı bitirmiş, bir türlü gelmek bilmeyen avukat ruhsatımı alınca dünyaya hükmedeceğimi sanıyordum. 12 yaşımda köyümden çıktığımdan beri çektiğim sıkıntıların biteceğini düşünüyordum. Sanki avukat olmak Allah vergisiymiş gibi kolayca iyi kazanacağımı, öğrenciyken kaldığım bekâr evinden bir apartman dairesine geçebileceğimi düşünmüştüm. Çok yanılmışım!

Sizler de staj yaptınız, sizler de eli kolu bağlanmış, dili tutulmuş gibi kaldınız. Sizlere de bir usta el uzattı, sayesinde dilekçe yazmayı, iş yapmayı, hâkimle muhatap olmayı ve yetkin bir avukat olmayı bir ustadan öğrendiniz.

Ben bu yaşıma geldim, hâlâ ustalarımdan öğrenir, onlardan duyduklarımla kendimi geliştiririm. Diyeceğim şu ki, bu meslekte öğrenmenin sonu yok; usta-çırak ilişkisi hiç bitmez.

Büromu kurumlaştırırken bu anımı hep hatırladım. Usta-çırak ilişkisi olacağını bilinciyle ekiplerimizi farklı seviyelerde üç kişiden oluşturdum: öğrenenlerin olduğu destek seviyesi, öğreten ve gözetenlerin olduğu süpervizör seviyesi ve o işi daha önce yapmış, öğrenmiş ve yetkin olarak yapanlardan oluşan sorumlu seviyesi.

Bunun ilk faydası, müvekkillerin her zaman bir muhatap bulabilir olması oldu. Ancak böyle yapmanın çok daha fazla yararını gördüm: Genç avukatlar destek seviyesindeyken 15-20 yıl sonra görebilecekleri davalara dahil olup erkenden öğrendiler. Müvekkilin işine en uygun ekonomik şartlarla kaynak ayırabildik. Süpervizörler aynı anda birçok işi yönetebilir ve sorumlular da kendilerini hızla geliştirir oldular. Kıdemlilerden gençlere doğru bilgi ve tecrübe akarken, gençlerden kıdemlilere doğru enerji aktı. Benim 10 yılda geldiğim seviyeyi genç arkadaşlarımız 4-5 yıl içinde aşar oldular. Büromuz daha verimli ve dinamik çalışır oldu.

Sizlere de tavsiye ederim, ekip olarak çalışın; değişik bilgi ve tecrübe seviyelerini dikkate alan bir kariyer planı yapın. Bir yandan müvekkile daha kaliteli hizmet verirken, diğer yandan hataları en aza indirip, kaliteyi yükselterek herkesin her daim öğrendiği verimli bir kurum hâline gelirsiniz.

YAZIYI PAYLAŞ
Güncel içeriklerimizden ve etkinliklerimizden haberdar olmak için abone olun!